Alamos Gold adlı Kanadalı şirketin Kazdağları’nda altın ocağı için 195 bin ağacı katletmesi ve siyanür ile altın arama çalışmaları yapmasına karşı başlatılan Su ve Vicdan Nöbeti güçlenerek devam ediyor.
İda Dayanışma Derneği Başkanı Ekrem Akgül, süreçte yaşananları ve madenin bölge ekosistemine vereceği zararları anlattı.
Akgül, Kazdağları’nda yaşananları şu ifadelerle özetledi:
Coğrafya olarak Kazdağları ekosisteminin içindeyiz, bu dağların her birinin ayrı ayrı adı var; ama bu dağların içinde en yüksek olanının adı ‘Kazdağı’. Dolayısıyla “Maden Kazdağı’nda değil, biz Kazdağı’nı kazmıyoruz, Kazdağı’nın içinde aramıyoruz” diye bir polemik yayılıyor. Hayır, maden bu ekosistemin içinde, bu ekosistem bir bütün. Şurada İkivadi daha düne kadar yemyeşil örtülerle, ormanla kaplıyken şu anda ekosistem yaralandı. Bir canlı hayat varken şimdi hayat kalmadı.
Bu dağlarda en büyük ruhsat alanına sahip şirketler olan Alamos Gold ve yerli ortağı Doğu Biga Madencilik, buraya 2009’da geldi. 2010’dan itibaren fizibilite başladı; sondajlar, ÇED süreçleri, izinler, bürokratik işlemler… 2017’ye kadar bu süreç devam etti. Ben Çanakkale İDA Dayanışma Derneği başkanıyım. Hemen mahkeme sürecini başlattık, itiraz ettik. Önce “ÇED gerekli değildir” diye küçücük bir alan gösterdiler, sonra o alanı giderek büyüttüler.
“PATLATMA SIRASINDA AĞIR METALLER AÇIĞA ÇIKACAK”
Şurası 613 hektardır. 613 futbol sahası, halk arasında. Cevher, Balabantepe’de. 26 milyon ton cevher var. O cevhere ulaşana kadar bu dağ patlatılacak. 10’ar metre aralıklarla dinamit delikleri yapılacak ve komple patlatılacak. 46 milyon ton kadar içinde cevher olmayan kaya patlatılacak. Bunlarda cevher yoksa da içindeki ağır metaller açığa çıkacak.
Cevhere ulaştıklarında da alıp konteynerlerin arkasında hazırladıkları kırma-eleme ve liç alanına götürecekeler. Siyanür de burada kullanılacak. İçinde altın ve gümüş bulunan cevher, işlem kapasitesi günde 40 bin ton olabilen kırma makineleriyle nohut büyüklüğüne getirilecek. Sonra liç alanında yığınlar, tepeler yapacaklar bunların yüksekliği de 50 metreyi buluyor. Üzerinden sodyum siyanür solüsyonu veriyorlar, onunla yıkanıyor cevher. Yaklaşık 90 gün süren bir işlem bu. Bu siyanürün içine eriyor cevher.
“SİYANÜR KULLANILMAMASI MÜMKÜN DEĞİL”
Bakanlık “Siyanür kullanılmayacak” diyor, mümkün değil. Siyanür, Türkiye’deki altın madenlerinin yüzde 99’unda kullanılır, bir tek Artvin’de kullanılmıyor. Bu, cevherin yapısına bağlı. Türkiye’nin bütün madenlerinde cevher, mikroskobik büyüklükte, tanecikli yapıda olduğu için mutlaka siyanürde eritiliyor. Bu siyanür, aktif karbona, yani Hindistan cevizi kabuğundan yapılmış mangal kömürüne emdiriliyor. Sonra elektrolize tabi tutuluyor. Anot ve katot kutuplarda maden, yani altın birikiyor. 1200 derecede de eritilip kalıplanıyor.
“SİYANÜR BİR KEZ SUYA KARIŞTIĞINDA GERİ DÖNÜŞÜ YOK”
Konteynerlerin orası şantiye, oradan itibaren bu tarafa akan bütün dereler, bütün derecikler, yağmur suları Atikhisar’ı besliyor. Atikhisar’ın su toplama havzası burası. Barajın uzak koruma mesafesinin 4 kilometre üstündeyiz. Dolayısıyla burada ne kadar yağmur suyu, dere varsa hepsi oraya gidiyor. Ve Çanakkale’de başka bir su kaynağı da yok. Hem kullanma, hem içme suyu açısından burarı Çanakkale için tek. Bahçesini sulayan da hayvanına su veren de burayı kullanıyor. Aynı zamanda çeşmeden de akan suyu içebiliyordunuz, arıtılması kolaydı. Böyle bir kaynak, geleceğe bağlı olarak müthiş bir riske maruz kalıyor. Bu gelecek, 100 yılı aşan bir gelecek. Siyanür bir kere bu sulara karıştığında bunun geri dönüşü yok. Toprak için de öyle.
“ARTIK HER YAĞMURDA DERELERDEN SÜLFÜRİK ASİT AKACAK”
Siyanürle yıkanan toprak, içinden maden alındıktan sonra getirilip 500 metre çapında çukurlara atılıyor. Yağan yağmurla yeraltı ve yerüstü sularına karışıyor. Sürekli, kesintisiz bir kirlilik hâli. Güneş açtı, hidrojen, siyanür olarak buharlaşıyor. Cevhere ulaşana kadar çıkan kayalar demiştim ya, ekonomik olmayan kayalar. Civa, kurşun, arsenik gibi maddeler şu an o kayaların içinde bağlı; ama patlatıldığı zaman… Bakın şurada sülfürleşme başladı sarı sarı. Buna ‘asit-kaya direnajı’ deniyor madencilikte. Biliyorsunuz yağmur, sülfürle birleştiğinde ‘sülfürik asit’ olur. Şimdi her yağan yağmurda artık sülfürik asit akacak derelerden. Bu kaçınılmaz bir sonuç.
Bunun akabinde arsenik çözülecek. Arsenik de en büyük sıvı, su kirleticisidir. Çok uzun süreli bir risk, artık burası tamamen yok olmuş. Çanakkale’nin burada bir ekonomisi var. Türkiye’nin yaş meyve sebze ihtiyacının yüzde 9’unu karşılar burası, bu üretim buradaki sulardan beslenirdi.
“BURADAN SONRA SIRA AĞIDAĞI’DA”
Bu projenin arka tarafında, Çan sınırlarında bir proje daha var. Buradan çok daha büyük. Burada 6 yıla yayılan bir süreçte 514 bin ons altın işlenecek. Ağıdağı’nda bu miktar 1 milyon 150 bin ons’a çıkıyor. Buranın iki buçuk katı kadar. Burası 550 metre, orası 960 metre. Ağıdağı, 960 metreden 600 metreye indiriliyor, “ÇED olumlu” kararı var. Bundan sonra sıra orada, orası Kazdağları’na daha yakın.
EN KÜÇÜK SARSINTIDA TOPRAĞA DAHA ÇOK ZARARLI MADDE KARIŞACAK
Burası oynak bir fay hattına sahip. Marmara Denizi’nden Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın ayrılmış çatal parçaları buraya uzanıyor ve Ege Denizi’ne kadar ulaşıyor. Kılcal olarak, yaygın şekilde ve irili ufaklı bir fay sahası burası. Siyanürlü çamur, altına her ne kadar “Membran, muşamba yayacağız” diyorlarsa da, ıslandığı için 26 milyon ton, çok daha ağır olarak oralara gömülecek. Gün içinde yüzlerce hissetmediğimiz sarsıntı oluyor burada, 3’ün üstündeki sarsıntıları hissediyoruz, o da bazen. En küçük küçük sismik harekette, toprak, o ağır tonajlı membrana baskı yaptığında ve bu sürekli olduğunda, o membran dayanmayacak. Zaten 20 yıl ömür biçiyorlar o membrana. Burada 100 yıl sürecek bir etkiden bahsediyoruz -ki yırtılmalar da hesaba katılmıyor. Dolayısıyla en kısa sürede o membranlar yırtılacaktır ve o yırtıklardan süzülme, yer altına geçirgenlik artacaktır.